20 Temmuz 2017 Perşembe

      "Çaydanlıkla çay demleyelim" demiştim ilk heves... İlk aklıma gelen bu olmuştu hayatımın kendimce kimbilir kaçıncı baştan başlayışında...

     Hani kış olur, cam-pencere kapanır, ailecek içerde kalınır ya... Sıcak, sarı ışıklı, düzenli, rutin, hatta monoton, ama güvenli bi' hayat başlar bazı evlerde... Çocukluğumdan beri hiç olamadığım... O evlerde akşamları çay demlenir... Çaydanlıkla... Suyu biter, eklenir, beklenir... Huzurla ne kadar da eşanlamlı bi' enstantanedir o... Yaz sonunda, ya da olmadık zamanlarda yağmur yağınca hep aklıma gelir... Aklıma değil de, duyguma daha çok...

     Hiç demlenmedi o çay... Ve sonra yine bi' kez daha demlenmedi... Zaten mesele ne çay, ne çaydanlıkmış aslında... Hep benim kendimi kandırmalarım, boyumdan büyük umutlanmalarım... Bilemeyişlerim, tahmin edemeyişlerim... Vahşi savanalardaki naif gezintilerimmiş beni huzurdan alıkoyanlar... Sadece yanılgılarımda benim, gerçekte benden başka herkesin olanlar...