27 Eylül 2017 Çarşamba

Tiki Lohusa

     Nişantaşı "tiki lohusa"ları var gencecik... Belli ki çok çok iki nesildir zenginlemiş ailelerin tüm imkanlara rağmen okumamış, okuyamamış kızları... Yirmibeş yaşında yok, belki yirmiiki, belki yirmiüç... En son model filanca arabaya, bilmemne marka falanca ayakkabıya heves ettiği gibi belli ki evliliğe de heves etmiş; artık güzellik salonunda okuduğu gelin dergilerinde neler gördüyse...

     Lohusalık şişkinliği elmacık protezlerine karışmış. Kısa bacakları irileşmiş kalçalarını güçlükle taşıyor. Henüz evlenmemiş yaşıtları gibi tabii ki onun kaşları da dövme, tabii ki onun dişleri de porselen. Üzerindeki her şey baştan ayağa marka, tartışmasız "trendi", koşulsuz "ciks"... Arkalarından gelen uzay (Nasa veri toplama) aracına benzer bebek arabasını egzotik suratlı bir "neni" itiyor. Kızın yanında yürüyen liseliden bozma baba, muhtemelen aynı yaşlarda oldukları halde şimdiden daha genç görünmeye başlamış. Baba mutsuz, baba sıkılmış, baba gergin... Belli ki gidesi var. Eli kulağında... Bir yıl daha ya durur, ya durmaz...

     Şimdi sanıyosunuz ki, bi' tane gördüm de yazdım bunları... Yok.. Yeni trend bu, çok var...

25 Eylül 2017 Pazartesi

Mesela

      Öyle, toplasan yılda bi'kaç kez votka ya da cin değil de, sık sık, en azından her denk geldiğinde duble duble rakı içen bi' kadın olsaydım... Bulduğunda viski, üstüne bilmemne "şat"... Uzuuun uzun oturabilseydim mezeli içki sofralarında hiç sıkılmadan... Etrafta kedi bulup oynamadan, yan masadaki bebeği sevmeye çalışmadan...
     Kadın gibi kadın olsaydım, ağır ve vakur... Yanına yanaşılmayan, kolay kolay gülmeyen, her düşündüğünü söylemeyen... Bütün gece "komik bi' şey olsa da gülsem" diye bekleyeceğine, asil bir suskunlukla arada bir omuzlarına aldığı trençkotunu düzelten... Masadakilere onayını en ağırdan satan... Herkesin güldürmek ve konuşturmak için uğraştığı, normal saçlı bi' kadın olsaydım mesela... Rakıları, viskileri iri yudumlarla yuvarlarken yüzü hiç buruşmayan, o esnada ilerleyen saatlerde yiyeceği tantuninin hayalini kurmayan... Aklındaki fikrindeki tek soru "burda ne tatlı vardır acaba?" olmayan... Hayatını insanların değil, elle tutulur sağlam zeminlerin üzerine kuran... Hesaplarını gülücüklerle, öpücüklerle değil; bildiğin sayılarla, rakamlarla yapan...