4 Ekim 2017 Çarşamba

Becayiş



      "Öğretmen olmayacağım" diye parçalıyorum kendimi ama nafile... Annem, öğrenciliğim boyunca "şarkıcılık" yapmış olmam nedeniyle öyle endişeli ki, bu sürece son vermek için yüksek tansiyon krizleri dahil bütün kozlarını oynuyor. Ve ben, bir anda, kendimi ilk ataması Gaziantep'e çıkmış bir müzik öğretmeni olarak buluveriyorum. Gerçi içim rahat... Annem biricik kızını ta oralara gönderecek değil ya... Kapandı bu iş diyorum kendimce...

      Ama benim canım anneciğim, durur mu?.. Ben bu konuyu tamamen unutmuş, henüz her anlamda meydanın boş olduğu Ankara müzik piyasasında haketmediğim kadar çok para kazanıp işten işe koştururken, annem de hergün İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nde... Var bi' telaşı ama pek oralı olmuyorum, bi' şeycik çıkmaz diye... Meğer bizimki öğrenmiş ki, becayiş diye bi' şey var... Arabalar, altınlar, dolarlar, marklar karşılığında görev yerleri değiş tokuş ediliyor!..

      Akşamüstü sevinçli bir telaşla eve gelen annem, "hallettim, becayişle Antakya'ya, kayınvalidenin yanına gideceksin, benim de içim rahat edecek" diyor... Antakya?.. Kayınvalide?.. Nişanlımın İskenderun'da yaşayan ailesinden sözediyor olsa gerek, şoktayım!.. Bütün itirazlarım annemin kalp krizi ve felç tehditlerine çarparak un ufak olup sonsuzluğa dağılıyor; "sen beni öldürecek misin!!!!"... Öldürmeyeceğim elbette. Babamı kaybedeli henüz yedi yıl olmuşken, bir de annemi nasıl öldürürüm?!..

      Gece boyunca annelerim(!) arasındaki telefon trafiği durmuyor ve ben ertesi sabah İl Müdürlüğü Binası'nın ilanlarla dolu duvarının dibinde, görev yerlerimizi değişeceğimiz öğretmen arkadaşımı bekliyorum. İnandığım ve inanmadığım her şeye şükürler olsun ki, kızcağız gecikiyor. Hiç unutmadığım o saniyede, yüzümü birdenbire duvara dönerek, tamı tamına önünde bekliyor olduğum, tamı tamına göz hizamdaki ilanı okuyorum: "İstanbul verilir, Gaziantep alınır"...

      Bulduğum ilk telefon kulübesinde, nefes nefese numarayı çeviriyorum. Kimbilir ne isteyecekler benden... Büyükşehirleri genellikle sıfır araba karşılığında verdiklerini biliyorum, endişeliyim. Telefon Antep'ten açılıyor. Sesinden akranım olduğunu tahmin ettiğim kıza kim olduğunu bile sormadan söze giriyorum; "Hiç param yok ama yeni nişanlandım! Altın taktılar! İlk etapta bütün altınları veririm, sonra da taksitle ne istiyosanız öderim! Senet yaparız! Benden önce arayan oldu mu? Kimseyle anlaştınız mı?"...

      Zavallı kız şaşkın... Antep'li olduğunu, memleketinde, ailesinin yanında görev yapmayı çok istediğini, durumlarının "çok şükür" gayet iyi olduğunu, ve benden bir kuruş bile istemediğini anlatıyor. Hemen bir uçağa atlayıp gelmesini, masraflarını karşılayacağımı ve evimde ağırlayacağımı söylüyorum, yine nefes nefese... Bu jestimi bile kabul etmiyor ve ertesi gün buluşmak üzere sözleşiyoruz...

      Annem öfkeli, gözleri ağlamaktan şişmiş. Annelerim(!) ve yakında "müstakbel birinci kocam" olacak "yedek subay" nişanlım yine gece boyunca telefon trafiğinde. Herkes kırgın, herkes kızgın. Bi' ben mutluyum!.. Nisbeten bildiğim, tanıdığım, aile bağları nedeniyle bir ayağımın orada olduğu, kütüğümün bulunduğu; üstelik şarkı söylemeye devam edebileceğim bir şehre gidiyorum... E haberi alalı saatler geçtiği halde annem de ölmemiş?!..

     Sonra mı?.. Nişanlıcağzımla evlenip, İstanbul'da sonsuza kadar mutlu mesut yaşadık... desem... inanacak mısınız? 😸

1 yorum:

  1. İnanırım desem sen inanır mısın 🙈🙈🙈olsun, bak bir Gaziantep e seni almışız 😘😘😘

    YanıtlaSil