1 Ekim 2015 Perşembe

Neyiz ki Sonuçta?..

     Dünya durdukça hiçbir insan yönetiminin insanlığa adalet, huzur ve barış getiremeyeceği fikrini gerçek bir "üst akıl"dan işitip de uzun zaman içinde hakkıyla sindirdiğimden beri, hiçbi' şeyi kınamanın tadı tuzu kalmadı. Tarihe ve bugüne bakıldığında, -görece- insanca yaşayan, misal, bazı sosyalist toplumlar bile, görülüyo ki, direk veya dolaylı olarak başka toplumları sömürmekteler. Zaten dünya ekonomisine dahil olmanın başka yolu da yok.

     Çünkü insan, varoluşu itibari ile hep kendini ondurmaya, hep kendine yontmaya, hep haklı çıkmaya(!), almadan vermemeye ve diğerlerini yermeye eğilimli. En basit, en günlük, sıradan bir sosyal çatışmayla, en büyük savaşların, katliamların sebebi aslında aynı eğilimler. Yetki ve güç alanı arttıkça sonuçlar büyüyo sadece. Gayet vasat bir "kız kavgası" etrafında gelişen "kendini haklı görme, subjektif yaklaşımlar, yandaş arama, hasmının(!) yandaşına düşman olma, atar gider, ima ve sonuçta aktif saldırıya geçme" dinamikleriyle; büyük bir katliam ya da savaş etrafında gelişen dinamikler aynı...

     Yalnızca tarihe, dünyaya, diğerlerine değil; kendime baktığımda da görüyorum ki zaten... Büyüme çağında kendini Aziz Nesin'lerle, Yaşar Kemal'lerle, Dostoyevski'lerle besleyen, hayatı boyunca nice isimsiz bilgelerden (rahmetli Hürmüs Teyzem, Ayşe Teyzem, babam) feyz alan ben bile, dudak bükerek, acıyarak ya da kızarak izlediğim bazı diğerlerinden ancak yarım adım önde, pek çok diğerlerinden de gerideyim tekamül yarışında...

     Gerçek anlamda iyi, verici ve adil bir "insan" olmak, imkansıza yakın zorlukta... Bence, işe önce kendini değerlendirmekle başlamak lazım... Kendini, bir başkasıymış gibi değerlendirmekle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder